19 Şubat 2013 Salı

ADAMIN ABDALI KALECİ OLUR


Eski milli kaleci ve şimdi kaleci antrenörü ve köşe yazarı Fatih Uraz, son kitabını geçtiğimiz aylarda Adamın Abdalı Kaleci Olur adı ile İletişim Yayınları’ndan çıkardı. Kitap, sadece ‘kalecilik’ üzerine yoğunlaşan denemelerden oluşmasıyla diğer futbolla ilgili kitaplardan ayrılıyor.
Fatih Uraz, Adamın Abdalı Kaleci Olur adlı kitabında kaleciliği, kalecilerin antrenmanları, kalecilik teknik ve taktikleriyle ilgili bilgi, tecrübe, öneri ve anılarını atasözleri ve filozoflardan alıntılarla zenginleştirerek anlatmaktadır. Bu yönüyle, kalecilik kurumuna yepyeni bakış açıları getiriyor. Penaltı, yan toplar, frikik, top tutuş, atlayış ve sıçrama gibi zor pozisyonlar için kalecilere önerilerin yer aldığı kitap, çarpıcı ve gülümseten başlıklardan oluşuyor.  Bu bağlamda, yazarın komik olanı yakalama ve ifade etme tarzına da şapka çıkarmak gerekiyor. Yaşadığı ve aktardığı anılarda mizah duygusunun doruklara çıktığı fıkra kıvamında yazıları insana kahkahalar attırabiliyor. Bu anlamda ön plana çıkan üç yazı bence şunlar:
1. “Sahanın İçine Eden Kaleciler” (şaka gibi geliyor ama, burada ‘içine etmek’ mecaz değil düz anlamında kullanılıyor ve sahada ihtiyaçlarını gideren kaleciler anlatılıyor).
2. “Yeter ki Kale Tutsun” (Ordusporlu Dursun’un gerekli önlem alınmadığı için ilk saniyelerde santradan yediği golün söylenti ve abartıların da etkisiyle tezahürata dönüşmesi)
3. “İki İneğe Transfer Olan Kaleci”(Güneşsporlu Arif’in iki Holstein cinsi ineğe Şekerspor’a satılması).
Fatih Uraz’dan önümüzdeki yıllarda kalecilik tarihi, kalecilik teknikleriyle ilgili başka kitaplar beklediğimiz gibi kaleci fıkraları kitabını da görmek istediğimizi belirtelim.
Kaleciliğin Tarihinden, Tarihi Kaleciliklere…
Kitap, kalecilik tarihi ve gelişimiyle ilgili yazılarla başlıyor: Önce, elleri koruma ve topu tutmada kolaylık sağlaması için kullanılan eldivenlerin yarattığı çağrışımla yol almaya başlıyoruz. Genel olarak futbol oyunu, özel olarak da kalecilerin hareket alanına dair kısıtlamalar, yeni düzenlemelerle gelen kurallar ve bunların kökenine dair bilgiler ediniyoruz. Örneğin, altı pasın sınırları 1902 yılında belirlenmiş. Top ele alındıktan sonra 4’ten fazla adım atmanın yasaklanması kuralı, 1982 Dünya Kupası’nda İtalya kalecisi Dino Zoff’un topla çok oynayıp vakit çalması üzerine getirilmiş vb.
Futbol kültürü içerisinde özel olarak kaleciliğin yeriyle ilgili olarak da şunlardan söz ediliyor: Kol kıran, bayıltan eski tip toplar; şaşırtıcı renk seçimi ve tarzıyla kalecilerin ayrıcalıklarını vurgulayan kaleci kazakları eğlenceli anıların desteğiyle sunuluyor. Kalecilere yönelik olumlu, olumsuz benzetmeler, deyimler ve lakaplarda hayvan isimlerinin kullanımı dikkat çekici. Günümüzde lakap kullanımı hemen hemen kalmazken Batıdaki gibi sadece soyadıyla hitap da yok. İsim ve soyadın birlikte söylenmesiyle arada bir yerdeyiz sanki. Kalecilik yaptığı dönemde ihmal nedeniyle ölen kaleciler var, yediği gol ya da goller nedeniyle haksız yere nefret nesnesi olan ya da maç kurtardığında kahraman olan kaleciler olduğu gibi. Sonucu penaltı vuruşlarına kalan bir final maçında kaleci olmak, kurtarışlar yaparak takımının şampiyon olmasını sağlamak bir kaleci için en sıra dışı anlar olsa gerek. “Penaltı pozisyonunu yaşayanlar ve seyredenleri tedirgin eden, heyecanlandıran durumun kaynağı, kalecinin topu çıkarma ihtimalidir.” Eskiden iki buçukluk denen top toplayıcı çocukların topun oyuna hızlı ya da yavaş girmesini sağlayarak skoru etkilemeleri de gözden kaçmasın.( Beşiktaş-Stegul Roşu maçının 88-89-90. dakikalarında yenen goller) Hezimetler sürekli hatırlanır, geyik muhabbetlerine konu olur. Ancak, maçı çevirmenin imkânsızlığını kabullenmekten kaynaklanan çaresizlik, cesaret ve moral kaybının peşi sıra şanssızlığı da getirir. Avrupalılara göre iş kazası olan bu tür sıra dışı durumlar bize gelindiğinde öncelikle faturanın kalecilere kesilmesiyle sonuçlanıyor. Fakat, günümüzde gelişen futbol kültür ve görgüsü maçlar mağlubiyetle sonuçlansa bile işini iyi yapan kaleciye hakkaniyetli davranılmasını sağlayabiliyor.
Yashin, Banks, Sabri Dino, Rüştü, Varol, Ali Artuner…
Kitabın bölümlerinden bir diğerini ise dünyadan ve Türkiye’den bazı ünlü kalecilerin değerlendirmeleri oluşturuyor: Fatty Foulkes, Lev Yaşin, Gordon Banks, Sabri Dino gibi kalecilik tarihinde yer etmiş, nev’i şahsına münhasır kalecilerin biyografileri gerçekten etkileyici. Rüştü gibi söyledikleri ve yaptıkları arasındaki tutarsızlıkla, nihai noktayı koymayı bilememenin yarattığı saygınlık kaybıyla ve sürekli gerileyen performansla geçmişin mirasını tüketerek oynayan kaleciler de var. Yeteneklerinin getirdiği şöhreti sonradan yapıp ettikleriyle heba etme konusunda çadır tiyatrosu şovlarıyla ilginç bir örnek olarak Varol Ürkmez’i görüyoruz. Saha içinde cesur, fakat 8-0’lık İngiltere yenilgisinin her seferinde mizah malzemesi yapılmasına gayri ciddi yaklaşımıyla Yaşar olumsuz eleştirilerden payına düşeni alıyor. Türkiye’de yetişip yurt dışında oynayan kalecilerin öncüleri Özcan Arkoç, Şükrü Ersoy ve Yasin Özdenak. Ancak, dönemin en iyi kalecilerinden kısa kollu kazağı ilk giyen kaleci Ali Artuner teklifleri reddederek Göztepe’de kalmayı tercih ediyor. Dönemin kalecileriyle karşılaştırma yapmadan tek maçlık performans üzerinden üretilen Berlin Panteri Turgay efsanesi ise ülkemizde objektif eleştirinin zayıflığının bir kanıtı olarak göze çarpıyor. Sonuçta, özgüveni yüksek,  dil öğrenmeye istekli, rekabetten yılmayan kaleciler yurt dışına açılmalı; yurt içinde kalan popüler kaleciler ise antrenör olarak genç kalecileri yetiştirmeli bilgisine ulaşıyoruz.
Kitabın büyük bölümünü oluşturan ve ayrıntılarıyla ele alınan temel konunun kaleciler ve kaleci antrenörleri için önerilen yöntem, taktik ve teknikleriyle ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle, kaleciler varlıklarının geçiciliğini kabul etmeli. Düzenli olarak para kazansa bile tribün ya da yedek kulübesinde oturmak kalecileri mutsuz eder. Oynamanın hazzını tadan kaleciler yedek beklemek yerine oynayabilecekleri başka takımlara transfer olmayı tercih ederler. Ancak, yine de hastalık, sakatlık, kaza, şanssızlık gibi birçok neden bir kaleciye kapanan kapıyı başka bir kaleciye açabilir. Transfer ve bahis piyasasının çılgınlaştığı günümüzde kaleciler onurlu bir duruş sergilemeli, şikeye yol açabilecek ahlaki zaaflar konusunda dikkatli olmalı. Diğer futbolculara göre üzerlerinde daha fazla baskı ve stres olduğundan psikolojileri bozulabilir, delilik belirtileri görülebilir. Tesadüf sonucu oluşan sıra dışı sakatlıklar (arkadaşlarına bağırırken çenesi çıkan bir kaleci) bizi gülmeyle üzülme arasında kararsız bırakabilir. Kalecilerin ününü geleceğe taşıyan, onları efsaneleştiren sıra dışı bir olay olabilir. Örneğin 1986 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Steaua Bükreş kalecisi Ducadam’ın Barcelona’nın dört penaltısını da kurtarıp takımını şampiyon yaptıktan sonra bir daha ortalıkta gözükmemesi gibi.
İyi Bir Kaleci Nasıl Yetişir?
İyi, ideale yakın bir kalecinin ortaya çıkması için öncelikle taraftar, yönetim ve teknik ekibin sabır, kararlılık ve cesareti; ardından ise kalecinin ise zor durumlarda moral ve özgüvenini yüksek tutması gelir. Yoksa zor durumlarda Enke’nin intiharı gibi bir noktaya bile varılabilir. Rakip veya kendi seyircisi üzerinde olumsuz baskı kursa da özgüveni yüksek olan bir kalecinin -tedirgin olabilir, ancak- korkmaması gerekir. Bu konuda en uç örnekler göze lazer ışığı tutma ya da silahla ateş etme olsa gerek.
Hatalar olacaktır, önemli olan doğru teknikleri öğrenerek hataları tekrarlamamak. Hatalar bazen acımasızca alay konusu da edilebilir. 1990’lı yılların en iyi genç kalecileri olarak göze çarpan Beşiktaşlı Fevzi ve Galatasaraylı Mehmet, uzak mesafelerden hatalı goller yediklerinde üzüntülerinden kale direğine kafa atmışlar, hem takımlarının onlara olan güvenini hem de özgüvenlerini yitirmişler, ardından da silinip gitmişlerdir. Bu duruma engel olmak için antrenörler kalecilerin gündelik ve özel hayatlarıyla ilgili sorunlara da müdahale ederek çözümler üretmeye çalışmalı.  Kalecilik zordur; beceri, cesaret ve sezgi gücü ister. Kalecilerin tercih ve yaratıcılıklarına saygı duyulmalı, sorunlara yönelik orijinal çözümler üretmeleri desteklenmeli. Isınma, esneklik ve çeviklik için basketbol, voleybol ve jimnastik sporlarıyla uğraşmaları sağlanmalı, rutin dışına çıkılmalı. Ağır idmanlarla meslekten soğumaları engellenmeli, sıra dışı eklemelerle eğlenirken öğrenmeleri sağlanmalı. Samsunsporlu merhum teknik adam Nuri Asan olumlu örneğinde olduğu gibi teknik adamlar oyuncuları hastalıklı ifadelerle motive etmek yerine onlara güven aşılamalı, özgüvenlerini artırmalı. Onları motive etmek için mukavele hakları verildikten sonra futbolu gerçek anlamda sevmeleri için zemin hazırlanmalı, takım içinde güçlü dostluk bağları kurulmaya çalışılmalı. Kaleciler oyunu iyi izleyerek direktifleriyle arkadaşlarını iyi organize etmeli, oyun dışında ise onlarla dost olmaya çalışmalı. Kaleciler esneklik, cesaret, akıl, çeviklik, reaksiyon, sıçrama, pozisyon alma, direktiflerle arkadaşlarını organize etme, topun elle ve ayakla kullanımı, topu kontrol etme, oyun zekası, plonjon, kuvvet çalışmaları, maç stratejisi gibi yığınla özellikle ilgili teknik desteğe ihtiyaç duyarlar. Kitap boyunca önerilen teknikler hayata geçirilse bile karşı tarafın potansiyel fazlalığı nedeniyle başarının garantisi yine de yoktur. Sonuçta kalecilerin oyundan zevk alarak ellerinden gelenin en iyisini yapmaları gerekir. Çünkü futbol onu sevenler, ondan keyif alanlarla göze daha güzel görünen bir oyundur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder